Velayetin değiştirilmesi davası kendisine velayet hakkı verilmemiş ana veya baba tarafından açılan ve müşterek çocuğun velayetinin değiştirilmesini amaçlayan dava türüdür. Velayetin değiştirilmesi için haklı sebeplerin varlığı gerekmektedir ve bu haklı sebepler her durum özelinde ve çocuğun üstün menfaatleri göz önüne alınarak mahkemece değerlendirilir. Örneğin velayetin kendisine verildiği anne veya baba kötü hayat tarzı yaşamaya başlarsa veya bağımlılık yapıcı madde kullanmaya başladığı tespit edilirse velayetin değiştirilmesi için haklı sebebin var olduğu kabul edilebilir ancak burada tabi ki velayetin kendisine verilmesini yani değiştirilmesini isteyen ebeveynin de durumu göz önünde bulundurulur ve her halükarda çocuğun menfaatleri üstün tutularak karar verilir.
Velayetin değiştirilmesine karar veren mahkeme kendisine velayet verilmeyen anne ya da baba yönünden de iştirak nafakası ödenmesine karar verecektir. İştirak nafakası ödeme yükümlülüğü verilen taraf kendisine velayet hakkı verilmeyen yani kendisinden velayet alınan taraftır , söz konusu velayetin değiştirilmesi kararının uygulanabilmesi için kesinleşmesi yani var ise istinaf isteminin de red edilmesi gerekmektedir. Bu sebeple iştirak nafakasının başlangıç tarihi ancak kararın kesinleştiği tarih olabilir yani dava tarihinden itibaren yahut karar tarihinden itibaren iştirak nafakasına hükmedilemez aksi hal kararın bozulma sebebidir. Diğer taraftan velayetin değiştirilmesine karar veren mahkeme kendisinden velayet alınan anne ya da baba için çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin de karar verir, örneğin haftanın belirli günlerinde belirli saatler aralığında görüşme ve belirli tarihlerde yatılı olarak müşterek çocuğun velayet alınan yanında kalabilmesi gibi. Kişisel ilişki kurulmaması da bozma sebebi olup kararın istinafı halinde yerel mahkeme hükmünün kaldırılması kararı verilecektir.
İlgili İçtihat;
Taraflar arasında birleştirilerek görülen “velayetin değiştirilmesi ve nafaka ile iştirak nafakasının kaldırılması” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir 10. Aile Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne dair verilen 04.03.2014 gün ve 2013/502 E., 2014/165 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.10.2014 gün ve 2014/12827 E., 2014/19070 K. sayılı kararı ile;
“…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Tarafların müşterek çocuğu …..’nın velayeti davalı anneden alınıp, davacı babaya verildiği halde, davalı anne ile müşterek çocuk 04.07.2000 doğumlu ….. arasında kişisel ilişki düzenlenmesi gerekirken (TMK. md. 323), bu hususun nazara alınmaması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
3- Velayetin değiştirilmesine ilişkin kararlar kesinleşmedikçe infaz edilemez. Bu nedenle iştirak nafakasına, velayetin değiştirilmesi kararının kesinleşmesi tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekirken; dava tarihinden itibaren hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…” gerekçeleriyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece bozma kararının 3. bendi yönünden önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava, velayetin değiştirilmesi ve çocuk için iştirak nafakasına hükmedilmesi, birleşen dava ise çocuk yararına davalı anneye ödenen iştirak nafakasının kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili, asıl davada tarafların anlaşmalı olarak boşandıklarını ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneye verildiğini, ancak çocuğun davacı baba ile yaşamak istediğini söylediğini, davalı anne ile iletişim kuramadığını ve mutsuz olduğunu ileri sürerek velayet hakkının anneden alınıp babaya verilmesine, çocuk için dava tarihinden itibaren iştirak nafakasına hükmedilmesine, birleşen davada ise müşterek çocuğun 16.06.2013 tarihinden davacı baba yanında yaşaması sebebiyle dava tarihinden itibaren davalıya ödenen iştirak nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, velayetin değiştirilmesi için gerekli koşulların oluşmadığını, çocukla doğduğundan beri müvekkilinin ilgilendiğini, on üç yaşındaki bir çocuğun babasıyla sürekli yaşama kararını alabilecek durumda olmadığını, çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerektiğini, istenen nafaka miktarının fahiş olduğunu, çocuğun İzmir’de gittiği okul taksitlerinin ödemesi devam ettiği için ödenmeyen nafakalar için takibe geçmek zorunda olduğunu belirterek asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, müşterek çocuğun 16.06.2013 tarihinden itibaren davacı baba ile birlikte yaşamaya başladığı, uzmanlara babası ile birlikte yaşamaktan çok mutlu olduğunu ve velayetinin değiştirilerek babasına verilmesini istediğini beyan ettiği ayrıca annesine karşı tepkili olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile müşterek çocuk ….’nın davalı annede olan velayetinin değiştirilerek davacı babaya verilmesine, dava tarihi olan 05.07.2013 tarihinden geçerli olmak ve kararın kesinleştiği tarihten sonra da devam etmek üzere davacı baba yararına ayda 250,00 TL iştirak nafakası takdirine, birleşen davada ise müşterek çocuk ….. için anneye ödenen iştirak nafakasının birleşen dava tarihi olan 30.09.2013 tarihinden geçerli olmak üzere kaldırılmasına karar verilmiştir.
Davalı anne vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, müşterek çocuğun dava tarihinden beri babasının yanında kalması sebebiyle TMK’nın 329/1. ve 332/1. maddeleri gereğince dava tarihinden itibaren nafakaya hükmedilmesi gerektiği belirtilerek bozma kararının 3. bendi yönünden direnme kararı verilmiş, 2.bent yönünden ise bozma kararına uyulmuştur.
Direnme kararı davalı anne vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; velayeti anneden alınıp davacı babaya verilen müşterek çocuk yararına iştirak nafakasına dava tarihinden mi, yoksa velayetin değiştirilmesine konu kararın kesinleşme tarihinden itibaren mi hükmedilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle “velayet” ile ilgili düzenlemelerin incelenmesinde yarar görülmektedir.
Türk Medeni Kanunu (TMK) uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir.
Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuklarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir.
Bu noktada; çocuğun, eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlâk sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunan ana ve babanın, sayılan tüm bu unsurlar yönünden çocuğa örnek teşkil etmeleri, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine ilişkin tüm önlemleri almaları gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Bilindiği üzere ergin olmayan çocuk ana babasının velayeti altındadır (TMK m. 335). Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Ancak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 336. maddesi uyarınca, ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmiş ise hâkim, velayeti eşlerden birine verebilir. Velayet ana babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.
Belirtmek gerekir ki; velayete ilişkin kararlar kesin hüküm oluşturmaz. TMK’nın 183. maddesinde de “Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, resen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır” şeklindeki düzenlemeye göre değişen koşullara göre velayetin değiştirilmesi mümkündür.
Yine, TMK’nın 349. maddesinde; “Velayete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velayetin kaldırılmasını gerektirmez. Ancak, çocuğun menfaati gerektirdiğinde velayet sahibi değiştirilebileceği gibi, durum ve koşullara göre velayet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilir.” hükmü yer aldığı gibi, TMK’nın 351. maddesinin birinci fıkrasında da; durumun değişmesi hâlinde çocuğun korunmasına ilişkin önlemlerin yeni koşullara uydurulması gerektiği düzenlemesi mevcuttur.
O hâlde, koşulların değişmesi (TMK m. 183, 349, 351/1) veya velayetin değiştirilmesini gerektiren haklı bir sebebin bulunması hâlinde mahkemece velayetin değiştirilmesine karar verilebilir.
TMK’nun 335 ila 351. maddeleri arasında düzenlenen “velayet”e ilişkin hükümler kural olarak, kamu düzenine ilişkindir ve velayete ilişkin davalarda resen (kendiliğinden) araştırma ilkesi uygulandığından hâkim, tarafların isteği ile bağlı değildir. Velayetin değiştirilmesine yönelik istem incelenirken, ebeveynlerin istek ve tercihlerinden ziyade çocuğun üstün yararı göz önünde tutulur.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 14.06.2017 gün ve 2017/2-1887 E., 2017/1196 K. sayılı kararında da velayetin düzenlenmesinin kamu düzenine ilişkin olduğu, usulü kazanılmış hak ilkesinin istisnasını oluşturduğu benimsenerek aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Velayetin değiştirilmesi sonucu çocuğun kişiliğinin ve mallarının korunması, yine çocuğun temsili konusunda Kanunun ana ve babaya yüklediği görevler ve haklar kendisine velayet verilen ana ya da babaya geçmektedir. Bu bağlamda TMK’nın 182/2. maddesinde yer alan “Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.” hükmü gereğince velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf, ekonomik imkânları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür.
Diğer taraftan iştirak nafakası talep edebilmek için velayet hakkına sahip olmak gerekmektedir. Mahkemece verilen velayetin değiştirilmesi kararı da ancak kararın kesinleşmesiyle geçerlilik kazanacağından, iştirak nafakasının başlangıç tarihinin de velayetin değiştirilmesi kararının kesinleşme tarihi olması gerekmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davacı baba 05.07.2013 tarihinde müşterek çocuğun velayetinin değiştirilerek kendisine verilmesi için dava açmış, bu davada çocuk için iştirak nafakasına da hükmedilmesini istemiştir. Mahkemece velayetin değiştirilmesi davasının kabulüne karar verilerek çocuk için dava tarihinden itibaren davacı baba yararına iştirak nafakasına hükmedilmiş ise de, açıklandığı üzere velayetin değiştirilmesi davalarında kararın kesinleşmesinden itibaren iştirak nafakasına hükmedilmelidir. Velayet kendisine bırakılmamış olan eşin fiilen çocuğa bakması durumunda nafakaya hükmedileceğine ilişkin bir düzenleme de mevcut olmadığına göre dava tarihinden itibaren iştirak nafakasına hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
KARAR : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.05.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.
Profesyonel yardım ve sorularınız için iletişim numaralarımızdan bize ulaşabilirsiniz.
For professional help and questions, you can contact us through our contact numbers.