Boşanma davalarında tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur derecesi , hem davanın boşanma istemi açısından sonucunu hem de var ise maddi ve manevi tazminat takdirlerini doğrudan etkilemektedir. İçtihatlarla ortaya çıkan kusur belirlemesinde taraflara şu beş şekilde kusur nitelemesi yapılabilecektir;
-“kusursuz”,
-“az kusurlu” ,
-“eşit kusurlu” ,
-“ağır kusurlu” ,
-“tam kusurlu”.
Bu kusur türlerinden tam kusurlu olan eşin boşanma davası açma hakkı içtihatlar ile ortaya konulduğu üzere bulunmamaktadır, boşanma davasının açılabilmesi için en azından davalı eşin az da olsa kusurunun bulunması gerekmektedir. Kusursuz eşe karşı dava açıldığı takdirde izah edilen nedenle dava esastan reddedilecektir.
“Affetme” olgusu ise boşanma davasına konu olay yahut olaylarda kusurlu görünen eşin kusur derecesini düşürebilecek hatta kusursuz hale getirebilecektir, yani davanın açılması esnasında tam kusurlu görünen eş “Affetme” olgusunu ispat ettiği takdirde kusur derecesi azalacak ve hatta tamamen kusur ortadan kalkarak kusursuz olabilecektir.
Davaya konu edilen olaylardan kusurlu olan tarafı bir davranışı, sözü yahut yerine (olayın özelliğine, akışına göre) göre sessiz kalarak affeden eş, söz konusu olayı sonradan dava konusu ettiği takdirde “Affetme” olgusu ile karşılaşabilmektedir. Örneğin evlilik birliği içerisinde meydana gelen eşlerden birinin onur kırıcı bir davranışı yahut eşlerden birinin diğerini aldatması hallerinde zarar gören eş söz yahut davranışları ile zarar veren eşi affederek ortak yaşama devam ettiği takdirde söz konusu haksız eylemler nedeni ile boşanma davası açamayacak yahut açtığı davada “affetme” nedeni ile zarar gördüğü söz konusu olaylar kusur belirlemesinde değerlendirme kapsamına girmeyecektir. Ancak elbette her olayın kendine özgü koşulları bulunmakta ve kendi içerisinde değerlendirilmesi ve “affetme” olgusunun var olup olmadığının sosyal kurallar , gelenekler ve kişilik özellikleri ile birlikte irdelenmesi gerekmektedir.
“Affetme” olgusunu aşağıda yer alan içtihat olay anlatımı ile de hukuki manada somutlaştırır niteliktedir;
“yerel mahkemece erkeğin eşine hakaret ettiği ve ortak konutu terk ettiği, buna karşılık kadının da eşine hakaret ettiği, evlilik birliğinin sorumluluklarını yerine getirmediği, iş yerinde amiri durumunda olan kişi ile ast ve üst ilişkisini aşan mesajlaşmaları dolayısıyla güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, iş ve özel hayatında evli bir kadına yakışmayacak eylemlerde bulunduğu gerekçesiyle kadının ağır, erkeğin ise az kusurlu olduğu belirtilerek boşanmaya karar verilmiştir. Özel Daire ise; davacı kadına kusur olarak yüklenen güven sarsıcı davranışa ilişkin olaydan sonra tarafların barışarak evlilik birliğini uzunca bir süre devam ettirdiği, dolayısıyla erkeğin, kadının bu davranışını affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı, gerçekleşen olaylara göre erkeğin eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, eşinin işyerine giderek huzursuzluk çıkardığı ve eşinin başkaları yanında küçük düşmesine neden olduğu, davacı kadının ise eşine hakaret ettiğinin anlaşıldığı, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır kadınınsa az kusurlu olduğunu kabul ederek boşanma nedeniyle kadın eş yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminat ödenmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur. Toplanan delillerin değerlendirilmesinde; tarafların 17.07.2011 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak çocuklarının bulunmadığı, yerel mahkeme kararında kadına kusur olarak yüklenen mesajlar nedeniyle güven sarsıcı davranış eyleminden sonra taraflar arasında Beykoz Aile Mahkemesinin 15.07.2013 tarihli ve…. E., ….. sayılı dosyası ile boşanma davasının görüldüğü, davanın 15.07.2013 tarihi itibari ile açılmamış sayılmasına karar verildiği, yerel mahkemece yapılan yargılamanın 13.02.2014 tarihli duruşmasında tarafların açılan dava ile ilgili olarak “Beykoz’daki dava açıldıktan sonra barışmıştık, huzurdaki davadan önceki süreçte tatile gidilmişti, barıştıktan sonra 9 ay kadar aynı müşterek konutu paylaşmıştık” şeklinde beyanda bulundukları, dolayısıyla kadının barışmadan önce gerçekleşen eylemlerinin eşi tarafından affedildiği, affedilen olaylarla ilgili olarak taraflara kusur yüklenemeyeceği, tarafların barıştıktan sonra dokuz ay süreyle evlilik birliğini sürdürdükleri, fiili ayrılığın ise erkeğin 12.05.2013 tarihinde ortak konutu terk etmesi ile başladığı, bu tarihten sonra yeniden bir araya gelmedikleri anlaşılmıştır. Somut olayda; tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusur durumlarının barışarak yeniden bir araya gelme tarihinden dava açılma tarihi olan 05.07.2013 tarihine kadar gerçekleşen olaylara göre tespit edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Bu döneme ilişkin olarak yapılan yargılama ve toplanan delillerden; 02.05.2014 tarihli bilirkişi raporu ile de sabit olduğu üzere tarafların mesaj yolu ile karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettikleri, bunun dışında erkeğin 07.06.2013 tarihinde kadının Avustralya’da yaşayan babasına çektiği mesajla eşi hakkında küçük düşürücü sözler söylediği, mahkemece davacı ile aynı işyerinde çalışan iş arkadaşları Emel, Çiğdem ve Gülçin’in tanık olarak dinlendiği, bu tanıklardan Gülçin’in fiili ayrılığın başladığı gün hakkında, davalının sebepsiz şekilde eşyalarını toplayarak evi terk ettiği yönünde bilgi verdiği, Emel ve Çiğdem’in ise davalı …’in kadının işyerine gelerek huzursuzluk çıkardığı ve eşini işyerinde küçük düşürdüğüne ilişkin olarak görgü sahibi oldukları anlaşılmaktadır. Tüm bu anlatılanların ışığı altında; davalı erkeğin eşine ağır hakaret ettiği, eşinin işyerine giderek huzursuzluk çıkardığı ve eşinin başkaları yanında küçük düşmesine neden olduğu, buna karşılık kadının da eşine hakaret ettiği açıktır. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında erkeğin eşine nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir.”
Hukuk Genel Kurulu 2018/11 E. , 2021/1362 K.
Profesyonel yardım ve sorularınız için iletişim numaralarımızdan bize ulaşabilirsiniz.
For professional help and questions, you can contact us through our contact numbers.